bu konuyu epey araştırdım. şimdiye dek benim kafama sadece iki şey yatmadı. bir;
kader muhabbeti. iki;
çok eşlilik. aslında ikincisi de kafama yattı. çünkü ilkel toplumlar yüz binlerce yıl böyle hayatta kaldı. yani, kabile şeklinde. haliyle, bir çocuğun babası kim bilinmiyor, anne ise kabiledeki tüm kadınlar oluyordu. tabii,
islam‘da yer alan (nedenleri ne olursa olsun) birden fazla kadınla evlenme işine
tanrı‘nin pek ses etmemesi biraz saçma geldi. gerçekten evlenildi mi? gerçi orası da muamma. ki benim açımdan önemli değil açıkçası. ben dinin sosyal boyutuyla daha çok ilgileniyorum. yani, işin içinde karşılıklı rıza varsa, insanlar isterse tam ortadan ikiye bölünüp 4’er milyar halinde sevişebilir. ancak kader meselesini bir türlü kafam almadı. ve açıkçası mantıklı tek bir açıklama bulamadım. bu da din ve tanrı kavramıyla ilgili söylenen bütün diğer şeyleri hükümsüz kıldı. zira madem
yaratılış bir sınav ve kader önceden belli, ne anladım bu işten.
özetle, benim kafama yatmayan tek şey kader oldu. geriye kalan her şey kişilerin kendi aralarında çözüme kavuşturulabilecek meseleler. buna her türlü sosyal ve kişisel mesele dahil. ki ben bunların hepsinin modern hukuktan ve toplumsal kurumlardan daha adil olduğunu düşünüyorum. hatta hepsine temel oluşturduğunu. gerçek manasıyla algılanıp uygulanırlarsa tabii.